Bilindiği üzere her yıl Eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısı düzenleniyor. Yaklaşık iki hafta süren bu toplantıların son birkaç günü devlet veya hükümet başkanlarının Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmalarla geçiyor. Son birkaç yıldan beri Birleşmiş Milletler Genel Kurul oturumlarının ana gündemi Ukrayna savaşıydı; ancak bu yıl Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun ana gündem maddesi Gazze olacak gibi gözüküyor.
Bu yılki Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısı 10-24 Eylül tarihleri arasında New York’ta düzenlenecek. Toplantılarda Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Erdoğan temsil edecek ve Cumhurbaşkanı Erdoğan 24 Eylül günü Genel Kurulda bir konuşma yapacak.
Neredeyse, son bir yıldan beri Birleşmiş Milletler teşkilatı İsrail nedeni ile güç ve saygınlık kaybetmiş durumda. İsrail’in, ABD’nin desteğiyle hiçe saydığı uluslararası hukuk kuralları , evrensel normlar, değerler ve Birleşmiş Milletler teşkilatının kuralları bize yeni bir kuralsız, ilkesiz uluslararası ilişkiler yazarlarının dediği gibi anarşinin hakim olduğu bir dünyanın kapısını araladı.
Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın etkisiz kalmasında şüphesiz ana sorun ABD’di. Özellikle, uluslararası güvenlikle ilgili sorunların çözümü için kurulmuş olan Güvenlik Konseyinin hiçbir işe yaramaması, asli görevlerini yerine getirememesi, dolayısıyla barışı temin edip, tehditleri bertaraf etmesi beklenirken aksine barışı geciktirip tehditleri artırması, Güvenlik Konseyini sadece daimi üyelerin çıkarlarını koruyan kapalı küçük bir grup haline getirmiştir. Kuşkusuz, Güvenlik Konseyindeki veto savaşları uzlaşmanın ve barışın önündeki en büyük engeldir.
Birleşmiş Milletlere güç veren kendi ilkeleri değil güçlü devletler
Oysa 1945 sonrası kurallara dayanan yeni dünya düzeni Birleşmiş Milletler teşkilatı temelinde ABD’nin öncülük ettiği, savaşı kazanan ülkeler tarafından kurulmuştu. Birleşmiş Milletler sisteminin gelişmesinde ABD’nin katkısı büyük; lakin bugün gelinen noktada bizzat kendi eliyle kurduğu Birleşmiş Milletler teşkilatını, bizzat kendi eliyle yıkan bir ABD’de ortadadır. Rusya ve Çin’e karşı hemen her fırsatta kurallara dayanan uluslararası düzen tezini öne süren ve bu iki ülkenin bu kurallara dayalı düzene karşı birer tehdit olduğunu savunan ABD aslında İsrail ile birlikte kurallara dayalı bu düzeni çoktan yıkmıştır. ABD ve İsrail ile birlikte Orta Doğu’da kural ve düzen tanımadan tam gaz katliama devam ederken, uluslararası hukuku ihlal ederken Birleşmiş Milletler düzenini çiğneyip geçerken, öbür tarafta Rusya’dan, Çin’den ve Kuzey Kore’den uluslararası hukuka, kurallara dayanan düzene ve Birleşmiş Milletler normlarına saygılı olmalarını beklemesi açıkça abesle iştigaldir. ABD, bir taraftan uluslararası normları, değerleri çiğnerken öbür taraftan bu değerlere, kurallara saygı beklemesi dünyanın aklıyla alay etmenin bir başka tezahürüdür.
O halde yapılması gereken nedir? Başta dünya 5’ten büyüktür diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan da dahil olmak üzere dünya liderleri bu yılki Birleşmiş Milletler Genel Kurul oturumunu boykot etmeli ve katılmamalı. Delegeler bir başka ülkede toplanarak Gazze'yi ve Birleşmiş Milletlerde reformu konuşmalıdır. Bırakın İsrail ve ABD boş Genel Kurul salonunda boş koltuklara ve duvarlara konuşsun. Eğer bugün bu boykot ve protesto yapılmazsa yakın gelecekte elimizde Birleşmiş Milletler teşkilatı diye bir şey kalmayacak, tıpkı Milletler Cemiyeti gibi tesiri olmayan bir yapıya dönüşecek. Hatırlarsanız, Milletler Cemiyetinin o etkisiz hali İkinci Dünya Savaşı'nı beraberinde getirmişti.
Birleşmiş Milletler'de çok acil bir reforma ihtiyaç var. Güvenlik Konseyinde vetonun derhal kaldırılması gerekmektedir. Bu ne zaman gündeme gelse en başta ABD karşı çıkmaktadır. İkincisi Genel Kurulun yetkilerinin ve gücünün daha da arttırılması gerekmektedir. Güvenlik Konseyi içerisinde halihazırda zaten bir kutuplaşma mevcuttur: Çin, Rusya bir blok; ABD, Fransa ve İngiltere ise ayrı bir blok oluşturmaktadır. Bu durum ise uluslararası güvenliğe karşı en büyük tehlikedir. Bugünü dünyası 1945 sonrası dünya değil. Yeni bölgesel ve küresel güçler ortaya çıkmış durumda. Türkiye, Almanya, Japonya, Hindistan ve Mısır gibi ülkeler artık bölgelerinde önemli aktör ve küresel düzeyde de etkin ülkelerdir. Dolayısıyla, bu ülkelerin siyaseten göz ardı edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, Güvenlik Konseyinin yapısı yeniden gözden geçirilmeli ve bu yeni aktörlerin de dahil olduğu yeni, kapsamlı, genişletilmiş bir Güvenlik Konseyinin ihdas edilmesi gerekmektedir. Üye ülkeler tarafından daha fazla siyasi olarak desteklenen bir Birleşmiş Milletler teşkilatının oluşturulması gerekmektedir. Bu noktada birçok devletin reform projeleri var. Ortak bir komisyon etrafında bu projeler masaya yatırılıp, üzerinde uzlaşma sağlanmış yeni bir proje oluşturulabilir; ancak devletlerin bu niyetinde samimi olduklarını göstermesi açısından en azından bu yılki Birleşmiş Milletler Genel Kurul oturumunun boykot edilmesi önemlidir!
Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan New York’a gittiğinde Türk Evinde temaslarda bulunur ama bir kaç adım ötede olan Genel Kurul toplantısına katılmaz, boykot eder. Katılmama gerekçesini de güzel bir basın toplantısıyla dünya kamuoyuna açıklar. İnanın ki yapacağı bu basın toplantısı Genel Kurulda yapacağı konuşmadan daha fazla ses getirecek, daha fazla etkisi olacaktır.
Bu boykotu ilk aşamada Gazze nedeniyle başta Müslüman ülkeler olmak üzere Küresel Güney yapabilir. Türkiye ,bu boykota öncü olabilir, bu değerlendirilmelidir. Hem Gazze meselesi dünya kamuoyuna bir kez daha güçlü bir şekilde duyurulur hem de Birleşmiş Milletleri, Uluslararası Adalet Divanını ve uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayan, bunları ayakları altında çiğneyen ABD ve İsrail’e karşı da önemli bir mesaj olur. İslam dünyası bu onurlu duruşu gösterebilirse bunun Gazze’de yaşananlar üzerinde bir nebze olsa da etkisi olur. Aksi takdirde Gazze’de yaşanan katliamın ve vahşetin yarın Batı Şeria’da veya Lübnan’da olmayacağının bir garantisi yoktur.
Son söz: Dünya beşten büyüktür daha adil bir dünya mümkündür