Blinken’ın Çin ile imtihanı

Çin’in Komşuları Çin’e düşman ediliyor

ABD, Çin’in gözünün içine baka baka Çin’in komşularını kendisine düşman etmek için büyük bir çaba sarf ediyor. Filipinler ve Japonya ile oluşturmuş olduğu üçlü ittifak açıkça Çin’i çevrelemeye ve boğmaya yönelik bir girişim. ABD’nin tüm  çabalarına rağmen tarihsel olarak Çin’in bölgede komşularıyla hiçbir sorunu yoktu. Çin dış politikasında bu durum komşularla sıfır sorun olarak belirlenmiştir. Bu politika, Hu Jintao (2002-2012) döneminden bu tarafa aktif bir şekilde uygulanmaktadır. Diğer bir husus ise geleneksel olarak 1950’lerden beri Çin dış politikası barış içerisinde bir arada yaşamanın 5 ilkesi üzerinden hareket etmesidir ve bu ilkelerin en önemlisi de barış içerisinde bir arada yaşama ilkesidir. Bu bağlamda, Çin bölgede komşularıyla olan ilişkilerini barış içerisinde bir arada yaşama ilkesi üzerinden düzenlemektedir. Ancak bugün gelinen noktada ABD, bölgedeki ufak  meseleleri büyüterek bölgesel bir çatışmanın kaynağı haline getirmeye çalışmaktadır. Özellikle, Tayvan meselesini Filipinler, Japonya, Güney Kore, Avustralya gibi ülkelerin ulusal meselesiymiş gibi kabul ettirme arayışı içerisindedir. Geçtiğimiz son iki  haftada bu politikaya yönelik önemli gelişmeler yaşanmasına rağmen ABD Dışişleri Bakanı Blinken hiçbir şey olmamış gibi büyük bir pişkinlik ve özgüven içerisinde  Çin’in kapısına dayanması  ABD’nin gerçek dünyadan koptuğunu göstermektedir. Tıpkı İsrail’in on binlerce masum Filistinliyi Gazze’de öldürmesine göz yumduğu gibi

Blinken-Wang görüşmesi yaklaşık 6 saat sürdü

ABD Dışişleri Bakanı Blinken,  Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile Pekin’de 5 buçuk saat süren bir görüşmede bulundu. Bu görüşmeye çantası dolu gelmişti. Üç  ana gündem başlığı vardı: Tayvan, Güney Çin denizi ve Çin’in Rusya’ya askeri destek veriyor olması. Özellikle, bu son ziyaret daha çok Çin -Rusya ilişkileri üzerine odaklanmıştı. ABD’ye göre Çin, optik, takım tezgahları, mikroelektronik ürünler, mühimmat ve roket yakıtları yapımında kritik önem taşıyan nitroselüloz ve Moskova'nın savunma sanayii tabanını güçlendirmek için kullandığı diğer çift kullanımlı ürünleri veriyor. Özellikle Rusya’nın savunma sanayisi için ihtiyaç duyduğu çiplerin % 90’nın Çin tarafından sağlandığı iddia edilmektedir. Amerikan tarafı her ne kadar Çin’in ölümcül silah sağlamasa da Rusya’ya öteki alanlarda oldukça büyük yardımlarının olduğunu söylemektedir. Bilhassa, Rusya’nın silah sanayisinin yeniden canlanmasında Çin’in katkılarının büyük olduğu iddia ediliyor.  Blinken, Çin’in Rusya’ya özellikle çift kullanımlı teknolojik malzemelerin satışının durdurmaması halinde ABD’nin bazı Çin bankalarının uluslararası bankacılık sisteminden çıkaracağı konusunda uyardı. Halihazırda, ABD’nin Kuzey Kore’nin Rusya’ya 1 milyon top mermisi sattığını ve İran’ın ise Rusya’ya insansız hava aracı teknolojisi sağladığı konusunda iddiaları bulunmaktadır. Şimdi ABD, hem bir yandan Çin'in komşularını kendisine düşmanlaştırarak ve birçok farklı ittifaklar kurarak Çinli çevrelemeye çalışacak hem de Rusya ile savaşında Ukrayna’ya kendisi ve müttefikleri tarafından milyarlarca dolarlık silah satacak ve ardından da Çin’e neden Rusya’ya silah temin ettiniz diye yaptırımlarla tehdit edecek. Açıkçası Biden yönetimi, Çin’in ve dünyanın aklıyla alay etmektedir. Blinken’in  ziyaretinin malumun ilamı olduğunu bildiği için Çin bu ziyarete çok fazla önem göstermedi. Öyle ki Blinken’ı havaalanında sadece Amerikalı yetkililer karşıladı. Benzer şekilde Blinken’ın  Çin’den ayrılırken yine uğurlamada sadece Amerikalı yetkililerin bulunması oldukça dikkat çekiciydi. Blinken’ın Çin’de kabul edilmesi tamamen diplomatik bir nezaketin ve teamülün gereğiydi. Blinken, açıkça, Çin’i tehdit etmeye geldiği bu ziyarette görüldü. Ancak Blinken’ın tehditvari çıkışlarına karşı Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi de gereken sert cevabı verdi. Bilhassa, Tayvan konusunun Çin’in kırmızı çizgisi olduğunu, dolayısıyla Çin’in kırmızı çizgilerine ABD’nin saygı duyması gerektiğini söyledi. Ayrıca, Wang, Asya-Pasifik bölgesinin büyük güçlerin savaş alanı haline gelmemesi gerektiğini vurguladı. ABD'nin doğru seçimi yapmasını, Çin'e yönelmesini, Asya-Pasifik'te iyi niyetli ilişkiler kurmasını, dışlayıcı uygulamalardan vazgeçmesini, bölge ülkelerini taraf olmaya zorlamaktan kaçınmasını, karada konuşlu orta menzilli füzeler konuşlandırmayı bırakmasını ve Çin'in savunmasını baltalamaktan vazgeçmesini umduklarını söyledi. İki taraf, ayrıca, Ukrayna çatışması, İsrail-Filistin çatışması, Kuzey Kore ve Myanmar'daki durumlar gibi konularda da görüş alışverişinde bulundu. Benzer şekilde Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile görüşmesinde de  Xi, Çin'in ABD ile işbirliği yapmaya istekli olduğunu ancak işbirliğinin iki yönlü olması gerektiğini ve Çin’in rekabetten korkmadığını ancak rekabet sıfır toplamlı bir oyun değil, ortak ilerlemeyle ilgili olmalı"dedi. Bunun yanında  Xi, Çin'in kendine güvenen, açık, müreffeh ve gelişen bir ABD görmekten mutlu olduğunu ve ABD'nin de Çin'in gelişimine olumlu bir gözle bakmasını umduğunu söyledi. Ayrıca Xi, "Çin-ABD ilişkilerinin gerçek anlamda istikrar kazanması, gelişmesi ve ilerlemesi için bu, tıpkı yanlış iliklenmiş gömleğin ilk düğmesinin düzeltilmesi gibi çözülmesi gereken temel bir konudur." dedi. Son olarak, Xi, her iki tarafın da kendi dostları ve ortakları olabileceğini ve birbirlerini hedeflemekten, karşı çıkmaktan veya zarar vermekten kaçınmaları gerektiğini sözlerine ekledi. ABD Dışişleri Bakanı Blinken da ABD "yeni bir Soğuk Savaş" aramıyor, Çin'in sistemini değiştirmeyi amaçlamıyor, Çin'in gelişimini sınırlamaya çalışmıyor, ittifaklar yoluyla Çin'e karşı çıkma niyetinde değil, Çin ile çatışmaya girme niyetinde de değil. "(Şu anda) işbirliği yapmak için çalıştığımız alanlara odaklanmış durumdayız, ancak aynı zamanda farklılıklarımız konusunda da çok açık sözlü davranıyoruz ve eğer çatışmaya dönüştüğümüz rekabetten kaçınacaksak bu önemli" dedi. Blinken’ın gazetecilere söylediği bir cümle de oldukça dikkat çekiciydi: “Xi Jinping'in daha önce bunu yapmama yönündeki taahhüdüne rağmen, ABD'nin Çin'in yaklaşan ABD seçimlerini "etkilemeye ve muhtemelen müdahale etmeye" yönelik girişimlerde bulunduğuna dair kanıtlar gördüğünü “söylemesi, önümüzdeki günlerde iki ülke arasında yeni bir tartışmanın başlayacağının da habercisi oldu. Wang-Blinken toplantısının ardından Çin ve ABD, beş noktada fikir birliğine vardı: 1)Her ikisi de, Çin-ABD ilişkilerini istikrara kavuşturmak ve geliştirmek için her iki ülkenin devlet başkanlarının rehberliğini takip etmeye devam etme konusunda mutabakata vardı.  2) Her iki taraf da her düzeyde üst düzey fikir alışverişi ve teması sürdürme konusunda mutabakata vardı.  3) Her iki taraf da Çin ile ABD arasında yapay zeka konusunda ilk hükümetlerarası diyalogu gerçekleştireceklerini, Çin-ABD ilişkilerinin temel ilkelerine ilişkin istişareleri ilerletmeye devam edeceklerini, Asya-Pasifik meseleleri ve denizcilik meseleleri konusunda yeni bir istişare turu gerçekleştireceklerini duyurdu.  4) Her iki taraf da iki ülke arasındaki kültürel alışverişi genişletme üzerinde mutabakata vardı 5) Her iki tarafın özel elçileri iletişimi güçlendirerek, her iki taraf da uluslararası ve bölgesel endişe verici konularda istişarelere devam edecek.

Tehdit Kuzey Kore mi yoksa Çin mi?

Çin-ABD ilişkilerinde ABD’nin en çok başarılı olduğu konu hiçbir şey olmamış gibi Çin’le farklı bir kulvarda ilişki yürütebiliyor olması  ya da en azından öyle zannediyor olmasıdır. Bu durumu bir örnekle açıklamak gerekirse, Xi Jinping ile bir araya gelen Biden her defasında ABD için Asya Pasifik’te en önemli tehdidin Kuzey Kore olduğunun altını çizmektedir; ancak başka liderlerle bir araya geldiğinde Çinli liderlerinin olmadığı zamanda ise Biden, ABD’ye Asya Pasifik’teki en önemli tehdidin Çin olduğunu söylemekten çekinmemektedir; hatta göğsünü gere gere Çin’in ABD ve müttefikleri için bir tehdit olduğunu her zaman her fırsatta her zeminde söylemektedir. ABD’nin izlemiş olduğu bu iki yüzlü politika her defasında fiyaskoyla sonuçlansa da ABD bu başarısızlığı bir başarı olarak görüp yoluna devam etmektedir. Zaten Asya Pasifik’te  ABD’nin müttefikleriyle olan ilişkisi kazan-kazan ilkesi  üzerine kurulu değil, aksine kazan-kaybet ilkesi üzerine kuruludur, yani taraflardan birisi kazanırken taraflardan diğeri veya diğerleri kaybetmektedir. Bu aynı zamanda kaybedenler için sıfır toplamlı bir oyun da olmaktadır.

ABD’nin Asya’daki müttefikleri hep kaybedenler safında

İşte ABD’nin Asya Pasifik’teki müttefikleri bu oyunda her zaman kaybeden tarafta olacaklar. Aslında ABD’nin bugün yapmak istediğinin bir benzerini geçmişte zaten Vietnam’da yapmış olması nedeniyle bundan bölge ülkelerinin iyi bir ders çıkarmadığı anlaşılmaktadır. 10 yıllarca süren savaş sonrası ABD her zamanki gibi ceketini alıp bölgeden sıvışıp gitmiştir. Komünizmin yayılmasını engellemeye çalıştığı Vietnam’ı bizzat kendi eliyle komünistlere terk ederek bugün Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti’nin kurulmasını sağlamıştır. Washington'dan Pekin’e baktığında gördüğü manzarayla Pekin’den Washington’a bakıldığında görülen manzara birbirinden tamamen farklıdır. ABD’nin karşısında edilgen bir Çin duruyor veya en azından ABD öyle görmeyi tercih ediyor. Oysa Çin Komünist Partisi’nin 2017’deki 19. Kongresinde Parti Genel Sekreteri ve Devlet Başkanı olan Xi Jinping Çin’in artık büyük bir güç olduğunu ilan etmiş ve dünya politikasında sorumlu güç olarak üstüne düşen sorumluluğu almaya hazır olduğunu duyurmuştur. Özellikle 19. parti kongresinden sonra Çin, sıklıkla dış politikasındaki kırmızı çizgilerin altını çizmiştir. Bir kez daha hem Xi Jinping’in San Francisco görüşmesinde ortaya koyduğu  hem de daha sonra geçtiğimiz günlerde Biden ile yapmış olduğu telefon görüşmesinde bir kez daha işaret ettiği kırmızı çizgiler, Blinken’ın  ziyaretinde Dışişleri Bakanı Wang Yi tarafından bir kez daha teyit edilmiştir.

Blinken ava giderken avlandı

Sonuç olarak Blinken ava giderken avlandı. Çin’i uyarmaya gitmişti ancak kibarca azarlanıp geri gönderildi. Putin de bir açıklama yaparak mayıs ayında Çin’i ziyaret edeceğini duyurdu. ABD’de artık seçimlere bir yıldan az bir süre kaldı dolayısıyla Biden'ın da yavaş yavaş topal ördek statüsüne doğru  gittiğini unutmamak lazım. Bir başka deyişle  seçimler yaklaştıkça artık başkanın ülke güvenliği veya savunması haricinde ülkenin dış politikasında önemli adımlar atmaktan kaçınması gerekiyor. Ancak ne İsrail konusunda ne Ortadoğu konusunda ne İran konusunda ne de Çin konusunda Biden'ın bu hassasiyete dikkat etmediği gözüküyor. ABD’de seçimler yaklaştıkça başkan eğer seçime giriyorsa bütün dikkatini seçim kampanyasına ve iç politikaya yönlendirir asla dış politikada hayati kararlar almaz. Çünkü seçilemediği takdirde aldığı bu kararlar yeni seçilen başkanın elini kolunu bağlar, bu da yeni başkan için büyük bir haksızlıktır. Öte yandan alınan kararların politik etkilerinin daha güçlü olması adına yönetimin meşruiyetinin de tartışılmaması gerekmektedir seçime 5-6 ay kala alınan önemli kararların en azından meşruiyeti tartışmaya açıktır. Blinken’ın  Çin ziyaretinde Orta Doğu’daki gelişmeler de masaya yatırıldı özellikle İsrail’in Gazze de uygulamış olduğu vahşet ve İsrail-İran gerginliği ana gündem maddeleriydi. Ancak Çin, ABD’nin burada yaşananlara duyarsız kalması ve İsrail’e müdahale etmemesinin arkasında son dönemde Orta Doğu’daki ülkelerin Çin’le geliştirmiş olduğu ilişkileri sabote etmeye yönelik bir arayış içerisinde olduğunun farkında. Bu bağlamda, Çin’le yakın ve stratejik ilişkileri olan Suudi Arabistan ABD için birincil hedeftir. Blinken Çin’den sonra Suudi Arabistan’a gitti. Şu anda ABD, İsrail’i tanıması için Suudi Arabistan üzerinde muazzam bir baskı uygulamaktadır. Böylece Suudi Arabistan İsrail’i tanıyınca Çin’in  düzelmesine arabuluculuk ettiği İran’la da ilişkiler tekrar bozulacaktır. Her zaman söylediğimiz gibi ABD, İsrail üzerinden elinden kaymakta olan Orta Doğu'yu yakalama fırsatı  bulmuştur. YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN