Aziz Nesin’den Çin halk hikâyeleri

Olay Çin’de geçiyor ama…

“Çung’un hırsızlıktaki maharetinin bu kadar takdir edilmesinin önemli bir sebebi vardı. Kung-Su kasabasında hırsızlık etmeyen insanın on paralık itibarı yoktu. Çalmak ayıp değildi. Ayıp olan, çalarken yakalanmaktı. Hırsızlık sırasında yakalananlar, bütün kasabada, beceremedikleri, işi yüzlerine gözlerine bulaştırdıkları için rezil olurlardı. O kadar ki hırsızlık yapmayan erkeğe, karısını geçindiremez diye kız vermezlerdi.” Aradan 14 yıl geçer, bir gün gelir, Çung-Ban ölür. Bütün kasaba halkı gözyaşı döker, matem tutar, büyük bir cenaze töreni yapılır. Peki neden bir Çin hikâyesi yazma gereği duymuştur Aziz Nesin? Tüm diğer hikâyelerin arasında “Bir Çin Hikâyesi”nin özel bir anlamı var mıdır? Bir Çin kaynağından mı çevirmiştir acaba? Usta yazar, tüm bu soruların da yanıtlarını içeren çok ilginç bir dipnot koyar: “Bu kitapta toplanan masallar, Türkiye’de düşün özgürlüğü tarihi bakımından ilginçtir. Bu yazılar, 1955-1957 arasında ‘Akbaba’ dergisinde ve ‘Demokrat İzmir’ gazetesinde yayımlandı. Çoğunu zorlukla ve takma adlarla yayımladım. Okuduğunuz bu hikâyedeki olay, ilk yazılış biçimiyle Türkiye’de geçiyordu. Ama birçok dergiden geri çevrilince bu hikâyeyi uydurma bir Çinli yazar adıyla, olay Çin’de geçiyormuş ve hikâye çeviriymiş gibi dergide yayımladım. Aynı hikâye birkaç ay sonra başka bir dergide, çevrilmiş bir Çin hikâyesi olarak çıktı.”

Yüksek makamlara sövgü

Sözünü ettiğim diğer hikâyeyle ilgili böyle bir not düşülmemiştir ama 1980’li yılların ilk yarısında Türkiye’de 12 Eylül koşullarının sürdüğü, basın özgürlüğünün olmadığı düşünülürse Aziz Nesin’in gene aynı yönteme başvurmuş olması akla yatkındır. “Bir Çin Öyküsü: Chiang Wue Dayım”ın kahramanı, bütün büyük kişilere ve yüksek makamlara sövmeyi alışkanlık haline getirmiş bir kişidir çünkü. Olay Çin’de geçmekle birlikte okurun zihninde ister istemez Türkiye gelecektir. Hikâyenin anlatıcısı, Chiang Wue adında yaşlıca, keyfine düşkün bir adamın yeğenidir. 17 yaşındaki genç adam sevgili dayısını anlatır. Chiang Wue Dayı, çevresinde çok sevilen biri olduğu halde bir gün kasabanın komiserine, Chiang’ın ülke yöneticilerin küfür ettiği ihbarı yapılır, karakola gelmesi için evine bir bekçi gönderilir. Sonra komiserin, savcının, hâkimin karşısına çıkar ve her seferinde yaptığını inkâr etmez, küfürlerini aynen tekrarlar. Bütün bu görevliler ve tüm kasaba halkı Chiang Wue’nin ceza almaması için ellerinden geleni yaparlar, küfürleri duymazdan gelirler. “Dayımın her sövgüsü, bir öncekine benzemiyor, her kez yeni yeni sövgüler icat ediyordu ve bu işte bütün Taiwan’da Dayımın üstüne yoktu. Bekçi Chie’nin kışkırtmasıyla Dayım, bekçiye, komisere, karakola, hükümete, yasalara, daha kimlere ve nerelere sövüp sayarken zavallı annem korkudan tir tir titriyor, ama komşu damlardakiler, her sövdükçe Dayıma alkış tutuyorlardı” diye yazar Aziz Nesin. Bir kez daha Türkiye yerine Çin’i fon edinmiş, söyleyeceklerini bu uzak ülke üzerinden dile getirmiştir usta yazar. “Bir varmış, bin yokmuş” diye başladığı, “memleketin birinde” geçen masallarında çağının sorumluluğunu her şart altında yükleneceğini göstermiştir binlerce okuruna. Tunca Arslan  YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN