Aylardır Gazze’de süren katliamın durdurulması için bir ateşkes beklentisi varken ve birçok kez bu yönde teşebbüste bulunulmuş iken ateşkes İsrail ile Hizbullah arasında Lübnan üzerinden sağlandı. 60 gün sürecek olan ateşkes de Hizbullah güçleri Litani nehrinin güneyinin boşaltıp kuzeye geçecekler, boşaltılan yerlere yani güneye Lübnan ordusu yerleşecek. Ayrıca, Lübnan devletinden Hizbullah’ın silah tedarik etmesini engellemesini istenmiştir. Bunun yanında İsrail gerekli gördüğünde Lübnan topraklarında Hizbullah hedeflerini haber vermeksizin vuracağını da beyan etmiştir. İsrail başbakanı Netanyahu, Hizbullah’la yapılan ateşkesin Gazze’de Hamas’ı yalnızlaştıracağını ve Hamas’la mücadeleyi kolaylaştıracağını söylemiştir. Bunun yanında Netanyahu, Hizbullah’la ateşkes yaparak İran’a odaklanacaklarını söylemiştir. ABD ise Suriye’deki hareketlilik konusunda İsrail’in dikkatini çekmiş Hizbullah’la ateşkes yapılmasının öneminin altını çizmiştir.
Açıkça, ABD, İsrail’e Hizbullah cephesini kapat Suriye cephesine yönelelim mesajı vermiştir. Aslında, ateşkes konusunda zamanlama oldukça dikkat çekicidir. Tam da Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Gallant hakkında uluslararası ceza mahkemesinden tutuklama kararının çıkmasının hemen ardından bu adımın gelmiş olması önemlidir. Daha önemlisi savaş Hizbullah’la yapılmış ancak ateşkes Lübnan devletiyle imzalanmıştır. Belki bunun kadar önemli bir başka şey de Lübnan Başbakanı veya İsrail Başbakanı’nın bu ateşkesi açıklaması gerekirken ABD Başkanı Biden bizzat çıkmış bir basın toplantısıyla bu ateşkesi duyurmuştur. Sanki bu savaş ABD’nin savaşıymış gibi Biden bu ateşkesi kendi yönetiminin bir başarısı olarak lanse etmiştir. Lübnan’daki İsrail vahşetinin en başından beri ana destekçisi ve ortağının ABD olduğunu söylemiştik. Daha en başından beri bu savaşın İsrail’in değil ABD’nin Orta Doğu’yu yeniden dizayn etme savaşı olduğunu anlatmıştık. Biden'ın bu ateşkesi büyük bir coşkuyla ilan etmesi de bizi doğrular niteliktedir.
Hep söylediğimiz bir başka şey de Netanyahu'nun aklında barışın dışında her şeyin var olduğu gerçeğidir. Dolayısıyla Lübnan’da Hizbullah’ı yenemeyen, Hizbullah’ı mağlup edemeyen İsrail tıpkı 2006 yılında olduğu gibi bir kez daha yenilerek geri çekilmek zorunda kalmıştır. İşte bu geri çekilmeyi onurlu bir geri çekiliş olarak İsrail kamuoyuna ve dünyaya yutturma arayışında olan Netanyahu ortaya bir ateşkes hikayesi atarak taktiksel bir geri çekilme yapmıştır. Dolayısıyla, bu karar samimi bir karar değil tamamen taktiksel amaçlı bir karardır.
Ateşkes insani açıdan kamuoyunu memnun etse de siyasi açıdan hiçbir anlamı olmayan bir karardır. Çünkü bu ateşkes Gazze’deki soykırımı durdurmuyor. Hizbullah'la olan cepheyi kapatan İsrail ordusu daha güçlü bir şekilde Gazze’deki saldırılarına, katliamına devam edecek. Zaten hâlihazırda saldırlar devam ediyordu. Son günlerde Gazze’nin kuzeyinde İsrail ordusu saldırılarını tekrar artırdı. Bilhassa, kuzeyde yerle bir olmuş evlerine dönmeye çalışan Filistinlilere yönelik saldırılar dikkat çekmektedir.
Biden'ın ateşkesi duyururken Gazze konusunda da benzer bir girişimin oluşturulabilmesi için Türkiye, Mısır, Katar ve İsrail’in çalışacağı bir süreçten bahsetmiş olması sanki günü kurtarmaya yönelik yine bir Amerikan tarzı mavi boncuk dağıtma girişimi olarak görülmelidir. Bugüne kadar İsrail ve Netanyahu konusunda en sert söylemi ve tavrı takınmış olan Türkiye’nin nasıl olup da Gazze konusunda İsrail ile masaya oturabileceği düşünülebiliyor! İsrail ile masaya oturması konusunda Türkiye’ye bir baskı olacağı beklentisi önümüzdeki Trump dönemi için vardı; hatta Trump'ın göreve gelmesinden sonra ilk adımlarından birisinin Türkiye’yi bir şekilde İsrail politikasını yumuşatması konusunda ikna etmek olacağını daha önce söylemiştik; lakin görülüyor ki daha Trump dönemi başlamadan Biden'ın son dakikalarında bile bir Türkiye planı var olduğu anlaşılıyor. Bunun ayrıntılarını önümüzdeki günlerde görme ihtimalimiz oldukça yüksek!
Daha önce de söylediğimiz gibi su olmadan büyük İsrail kurulamaz dolayısıyla İsrail’in tatlı su kaynaklarına ihtiyacı bulunmaktadır. Bu bağlamda uzun zamandan beri gözü Lübnan’ın başlıca su kaynaklarından birisi olan Litani nehrindedir. Suriye'nin Golan Tepelerini elinde bulundurmasının ana nedenlerinden birisi de Golan’daki su kaynaklarıdır. Bu nedenle İsrail buraları bırakmadığı gibi Orta Doğu’da yeni tatlı su kaynakları arayışına girecektir. Bu çerçevede hedeflerinin başında da Türkiye gelmektedir.
Sonuç olarak, Netanyahu, Trump'ın göreve başlamasına kalan o uzun iki ayı bir şekilde kazasız ve belasız atlatmak adına bu ateşkesi sineye çekmiştir. Öyle ki Hizbullah’a yapılan ateşkese kendi kabinesi dahi karşı çıkmıştır; hatta İsrail ordusu da bu karardan memnun değildir. Ancak Netanyahu bu iki ay içerisinde özellikle Lübnan’daki asker kayıplarının daha fazla artması ve Lübnan’daki İsrail saldırılarının daha da yoğunlaşmasının kendi siyasi geleceği açısından oldukça riskli gördüğü için tansiyonu biraz düşürerek Trump'la yeni bir dönemin hazırlığını yapma adına beklemeye geçmiştir.
Öte taraftan, Hizbullah her ne kadar iki liderini ve bir döneme damga vurmuş askeri ve siyasi yetkililerini kaybetse de örgüt ve militan olarak hala ayaktadır. Hizbullah lider veya kadro endeksli bir örgüt değildir. Hizbullah, Lübnan siyasetinde yer alan önemli bir siyasi aktördür. Zaman zaman kabinede yer alan, parlamentoda Şiileri temsil eden bir siyasi partidir. Dolayısıyla Hizbullah hem silahlı bir direniş örgütü hem de bir siyasi partidir. Sadece, Şiiler değil Lübnan siyasetinin bir kısmı da Hizbullah’ı desteklemekte ona karşı sempati duymaktadır. Ama en önemlisi Hizbullah, İran tarafından kurulmuş ve İran tarafından kontrol edilen bir örgüttür. Bu nedenle Lübnan’daki lider kadrosunun öldürülmesinin Hizbullah’ın komuta kontrol yapısını bozmayacağı açıktır .Zira Hizbullah aynı zamanda Devrim Muhafızları Ordusunun kontrolünde olan bir örgüttür. 1980’lerden beri örgütün kurulmasında, teşkilatlanmasında ve kadrolarının yetişmesinde Devrim Muhafızları ana rolü oynamıştır. Dolayısıyla, yapılan ateşkeste Hizbullah ve parçası olduğu İran’ın ateşkes masasında olmaması veya muhatap kabul edilmemesi ve denklemin dışında tutulması bölgedeki ateşkesin veya olası barışın tesis edilmesi konusunda sürecin samimiyetten uzak olduğunu göstermektedir.
Direniş ekseninin diğer unsurları olan Yemen’deki Husiler, Irak’taki ve Suriye’deki Şii grupların durumunun ne olacağı halen belli değil; ancak birkaç gün önce Suriye’de birtakım muhalif grupların Esad yönetimine yönelik başlattığı saldırılara bakıldığında 2020’den beri Suriye’deki sessizliğin ABD’nin Suriye’yi işaret etmesinden sonra bozulmasının da hayra alamet olmadığı açıktır.