Türkiye

Akşener'den Erdoğan'a: Çok beklersin

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında konuştu. Akşener'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle;

"Biliyorsunuz, geçtiğimiz hafta, Ankara’da, Gazi Meclisimizin önünde, öğretmenlerimiz bir eylem yaptılar. Millet iradesinin huzurunda, iktidara seslendiler. Seçim dönemi verdikleri sözü hatırlattılar.

Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında, 100 bin öğretmen atamasının, bir an önce yapılmasını istediler.

Ben de, milletvekili arkadaşlarıma, bu konuda talimat verdim. Öğretmenlerimizin yaşadığı, bu zorlukları hafifletmek ve özellikle, atama bekleyen öğretmenlerimizin, kadro ve mülakat sorunlarını, çözebilmek amacıyla; Meclis Grubumuzun hazırladığı araştırma önergemiz yarın Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelecek.

Bu vesileyle, ben de buradan, bir kez daha, iktidara seslenmek istiyorum öğretmenlerimizi içine düşürdüğünüz, bu tabloya, daha fazla seyirci kalamazsınız. Artık bu sesi duymak zorundasınız.

Artık bu talebi, yerine getirmek zorundasınız. Söz namustur. Sözünüzü tutmak zorundasınız.

Bakın, önümüzde 24 Kasım Öğretmenler Günü var. Gelin, elinizi vicdanınıza koyun. Bu 24 Kasım’da, öğretmenlerimizi sevindirecek onlara nefes aldıracak, bir adım atın. Gelin, bir kez olsun, seçimde söylediklerinizin, arkasında durun söz verdiğiniz gibi, mülakatları derhâl kaldırın. Gelin, öğretmenlerimize kulak verin Cumhuriyetimizin, 100’üncü yılını, 100 bin öğretmen atamasıyla taçlandırın.

"Dünyanın gözü önünde bir soykırım gerçekleştiriliyor"

Aziz milletim dünya, tam 47 gündür, bir soykırımı izliyor. İnsanlığa karşı başlatılan bir savaşı, tüm dünya oturmuş, sadece izliyor. Katil Netanyahu’nun katışıksız caniliğinin, şımarık sözlerinin, psikopatça tavırlarının karşısında hiç kimse, hiçbir şey yapmıyor.

Ağır hastalar, harabe olmuş yollarda, sedyelerin üzerinde taşınıyor. Binlerce insan, güvenli bir yere gitmenin yollarını arıyor. Ama nafile. Çünkü artık maalesef, gözü dönmüş Netanyahu’nun karşısında, güvenli bir yer bile kalmadı. Birleşmiş Milletler’e ait binalar bile vuruluyor. Bakıma muhtaç insanların kaldığı hastaneler kadınların, çocukların sığındığı okullar, ibadethaneler bombalanıyor. Yani tüm dünyanın gözleri önünde resmen bir soykırım gerçekleşiyor.

BM’ye İsrail tepkisi

Tüm bu tablonun karşısında Birleşmiş Milletler Filistin Mültecilerine Yardım Genel Komiseri ise, çıkıp Gazze'ye artık, insani yardım sağlayamadıklarını insanları artık, koruyamadıklarını söylüyor.

Dünyanın, insanlığını kaybetmiş olmasından yakınıyor. Rezalete bakar mısınız?

Bugün, Birleşmiş Milletlerin bağlayıcı karar alma organı Güvenlik Konseyinin varlık amacı, resmen ortadan kalkmıştır. Buyurun cenaze namazına. Bu arada, enteresandır, ne hikmetse; Gazze’de yaşanan katliamların karşısında, eli kolu bağlanan, tüm bu olanlara, sadece üzülmekle yetinen, Birleşmiş Milletler mesele Kıbrıs olunca, bir anda aslan kesilebiliyor.

"Netanyahu hukuktan muaf değildir"

Hatırlayın, çok değil, birkaç ay önce Kıbrıs’ta bir Türk köyüne, sadece köylülerin ulaşımını sağlamak amacıyla yani insani amaçlarla yapılan, bir yolu Birleşmiş Milletler, Barış Gücü askerlerini kullanarak engellemek istemişti.

Şu iki yüzlülüğe bakar mısınız? Mevzu bahis, Kıbrıs’ta yol yapımıyken koşa koşa arzı endam eden, Birleşmiş Milletler Barış Gücü Gazze’de, yollar bombalanırken büyük bir üzüntü içinde, yan gelip yatmayı tercih ediyor. Türk görünce doğrulan silahlar katil Netanyahu’yu görünce, saklanıyor.

O nedenle, buradan, tüm dünyaya, bir kez daha, çağrıda bulunuyorum Netanyahu, hukuktan muaf değildir. İnsani değerleri, ahlakı ve savaş hukukunu, hiçe sayan başta Cenevre Sözleşmesi olmak üzere; tüm uluslararası sözleşmelere, aykırı davranan bu cani daha fazla cezasız kalamaz.

50+1 tartışması

Geçtiğimiz hafta yine bu savrulmalardan birini yaşadık. Çok değil, daha birkaç yıl önce;

iktidarın, bir daha açılmamak üzere, kapattığını söylediği bir sayfa bir de baktık ki, bugün yeniden açılmış. Dün büyük büyük, hamasi cümlelerle savundukları itirazlarımızı da, her türlü hakaret ve iftirayla reddettikleri, 50+1 sistemini bugün, değiştirmek istiyorlar. Hem de bizzat, Sayın Erdoğan’ın sözcülüğüyle.

Sabah şeriflerin hayrolsun, Sayın Erdoğan. Biz zaten hesapsız kitapsız, alelacele getirdiğiniz,

Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin Türkiye’nin başına, bela olacağını daha 2017 yılında söylemiştik. Bu ucube sistemin, Türk demokrasisinde, derin yaralar açacağını söylemiştik. Zaten var olan kutuplaşma ortamının daha da derinleşeceğini söylemiştik. Ve biz, o nedenle, o gün, 'hayır' demiştik.

"Tüm uyarılarımıza rağmen bizi dinlemediniz"

Tüm uyarılarımıza rağmen, bizi dinlemediniz. Yanlışta ısrar ettiniz. Hatalarınızda inat ettiniz.

Ez cümle günaydın Sayın Erdoğan. Sonunda yine, bizim dediğimize geldiniz. Peki bu süreçte, kaybeden kim oldu? Ne yazık ki, yine aziz milletimiz oldu. Değerli arkadaşlarım AK Parti iktidarının 'Bu ülke koalisyonlardan çok çekti' diyerek, çıktığı yolun sonunda, Türk siyaseti, ittifaklara mahkum oldu. Aradan geçen yılların ardından, Sayın Erdoğan da, artık anlamış olacak geçtiğimiz günlerde, çıktı ve dedi ki 'Mevcutta, 50+1 mecburiyeti, partileri yanlış yollara sevk ediyor. Yani tamamen kendi eseri olan ve inatla Türkiye’ye dayattıkları, ittifak sisteminden bizzat kendisi şikayetçi oldu. Gerçekten ibretlik.

Cumhur ittifakının içindeki, çekişmeler ortaklar arasındaki sorunlar Meclis kürsülerinden gönderilen mesajlar elbette bizi değil, kendilerini ilgilendirir. Ama ortada duran bir gerçek var: 50+1 şartının, dayattığı ittifak sistemi milletimizi, iki yumruk arasına, mahkûm ediyor. Milletimiz, velinimet olmaktan çıkartılıp rakama indirgenerek siyasi tercihlerinde, seçeneksiz bırakılıyor. +1'e sıkıştırılan, siyaset düzeni kimliksizliğe, kişiliksizliğe ve ilkesizliğe alan açıyor. Ve bu şekilde yapılan bir siyaset de milletimizin, siyaset kurumuna olan güvenini derinden yaralıyor.

İşte o nedenle, biz İYİ Parti olarak ittifak sisteminin neden olduğu bu yozlaşmaya, karşı çıktığımız için 2024 yerel seçimleriyle birlikte hür ve müstakil bir siyasetin yolunu açtık. Nitekim geçtiğimiz Ağustos ayında tüm siyasi partilere de, bir çağrıda bulunduk. 'Gelin, seçimlere ayrı ayrı girelim;

vatandaşlarımızın, tercihlerini özgürce yansıtacağı, bir rekabet ortamı oluşturalım' dedik. 'Türk siyasetini bugün içinde bulunduğu ve milletimizin aleyhine çalışan siyasi pragmatizm sarmalından çıkaralım' dedik. 'Gelin, koltuklara değil, milletimize hizmet için yarışalım.' dedik.

"Amaç 2 dönem kuralını değiştirmek ise çok beklersin"

Madem ki, Sayın Erdoğan da 50+1 şartının dayattığı, ittifak sisteminden bu kadar rahatsız o zaman, buradan, bizzat kendisine sesleniyorum. Gelin, AK Parti olarak ittifak sisteminin, ülkemize dayatılmasının, siz de bizim gibi, önüne geçin. Gelin, Türk demokrasisinin, tıkanan nefesini açmak için siz de, bizim gibi, bir adım atın. Gelin, önümüzdeki seçimlere AK Parti olarak, siz de İYİ Parti gibi, tek başınıza girme cesaretini gösterin.

Ama Sayın Erdoğan eğer ki, bu açıklamayı yapmaktaki amacın; anayasa değişikliğinin, arkasına sığınıp sistem ile birlikte, 2 dönem kuralını değiştirmekse işte o zaman, hiç kusura bakma, çok beklersin. Eğer ki, tüm bunları bir kez daha aday olabilmek için yapıyorsan hiç kusura bakma, çok beklersin. Eğer ki bu ucube sistemi, daha da ucubeleştirip tek adam rejimini, tahkim etmek için kendine bir yol arıyorsan hiç kusura bakma, çok beklersin.

"İyi Parti'de her şey yolunda"

Değerli dava arkadaşlarım biliyorsunuz, ilginç günlerden geçiyoruz. Bir yanda, sözde muhalif basın.

Diğer yanda yandaş basın. Türkiye’yi araya alıp, mutlu mesut yaşayan, iki kutup İYİ Parti’ye karşı birleşmiş. El birliğiyle, herkes İYİ Parti’yi tartışıyor. Ne mutlu bize. Neymiş? İYİ Parti zor durumdaymış. Bak sen hele. Seçmene verdiği sözlerin, hiçbirini tutmayanların, keyfi yerinde milletimizi, enflasyona ezdirenlerin, keyfi yerinde memleketi, kaçak hendeğine çevirenlerin, keyfi yerinde ama yetkiyi alıp, Türkiye’yi düze çıkarmak için sabırsızlanan, İYİ Parti zor durumdaymış.

Seçimleri el birliğiyle, Sayın Erdoğan’a hediye edenlerin, keyfi yerinde parti içi hesaplarını görmek için, Türkiye’yi feda edenlerin, keyfi yerinde yüzde 60 şakşakçılarının, kola kutusu meraklılarının, keyfi yerinde ama tüm itirazlarında, haklı çıkan sözünün değeri, daha yeni anlaşılan İYİ Parti, zor durumdaymış.

Dün 'Yüzde 60 ile kazanırız' yalanını üretenler bugün çıkıp İYİ Parti üzerinden, yeni yalanlar türetiyorlar. Varsın olsun. Biz artık alıştık. Çünkü bunların, tıyneti böyle. Hiç kusura bakmasınlar:

İYİ Parti’de güneş yerinde, her şey yolunda. Ama bu yaşadıklarımız, kesinlikle tesadüf değil.

Hatırlayın dün sözümüz dinlenseydi ve milletin tartısına, milletimizin, bizden talep ettiği bir adayla çıksaydık bu en çok kimi üzerdi? Elbette saray ve eşrafını üzerdi. İşte bu nedenle, 'kazanacak aday' dediğimiz için, bizi topa tuttular ama, 'yüzde 60’la alırız' diyen akılsızlara, dokunmadılar.

"Parti kimliğimizin berrak bir şekilde görünmesinden korkuyorlar"

Peki bugün İYİ Parti’nin, hür ve müstakil siyasetinden, en çok kim çekiniyor? Elbette saray ve eşrafı çekiniyor. Peki sizce saray medyası ve trolleri neden, İYİ Parti’ye ittifak baskısı kuran, malum odaklara destek veriyor? Sebebi çok açık. Çünkü ittifak içinde flulaşan, parti kimliğimizin artık berrak bir şekilde, görünmesinden korkuyorlar. Çünkü Milletimizle, İYİ Parti arasına diktikleri duvarların, ortadan kalkmasından korkuyorlar. Çünkü müstakil kimliğimizle kaşıyabilecekleri bir yaramız, istismar edecekleri bir açığımız olmadığı için korkuyorlar. Çünkü ittifaklara yapışan çamurlar, İYİ Parti’ye yapışmaz diye korkuyorlar. Çünkü milletimizi İYİ Parti’den uzaklaştıracak yeni bir bahane, bulamadıkları için korkuyorlar. Ve de en önemlisi siyaset ve ticaret için inanç hortumculuğunun uydurdukları sahte milliyetçiliğin sefasını artık süremeyecekleri için korkuyorlar. Çünkü dejenere olmamış, Türk milliyetçilerinden korkuyorlar. Geleneklerine, değerlerine ve Cumhuriyetine, sıkı sıkıya bağlı, Atatürkçülerden korkuyorlar. Vatanına, milletine, bayrağına sadık, Türkiye sevdalılarından korkuyorlar. Yani Türkiye’nin, İYİ ve cesur evlatlarından korkuyorlar."