ABD’de başkanlık seçimine artık neredeyse saatler kaldı sayılır. İki aday arasındaki yarış at başı, başa baş ,bıçak sırtı gibi kavramlarla değerlendiriliyor. Buradan da anlaşılacağı üzere anketlerde adaylar arasında oranlar birbirine yakın. Her ne kadar anket verilerinde oranlar birbirine yakın olsa da iki adayın politikalarda birbirinden o kadar uzak. Neredeyse, her iki aday da birbirinin zıttı politikaları savunuyor.
Trump'ın önceki dönem başkanlık görevi aslında ikinci dönemine biraz ışık tutuyor gibi. Özellikle, ülkeyi bir işadamı mantığıyla kendi bildiği ve hiçbir kurum ya da kişiye danışmadan zaman zaman sosyal medya üzerinden yönetmesi, 2020 seçimindeki yenilgiyi kabul etmemesi ve ardından 6 Ocak hadiselerini meydana gelmesi, Kongre’nin işgal edilmesi, tüm bunlar Trump'ın ikinci döneminde bir adım daha öteye giderek otoriter bir lider haline gelme ihtimalini artırmaktadır. Öyle ki son zamanda tıpkı Avrupa'da olduğu gibi ABD'de de aşırı sağın yükselişte olduğu ve Trump'ın bu yükselişe öncülük ettiği iddia ediliyor. Aslında, Demokratlar ve Trump karşıtları tüm cephelerden Trump'a saldırarak Trump'ın seçmenler nezdindeki olumlu yönlerini ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Trump, siyasi olarak muhalifler ile mücadelede ettiği gibi aynı zamanda Trump karşıtı olarak adlandırılan ve Cumhuriyetçilerden, Demokratlardan ve bağımsızlardan oluşan ayrı bir kesimin de eleştirilerini ve saldırılarını göğüslemek zorunda kalıyor. Özellikle ana akım medyanın Trump karşısında birleşmiş olması ve daha önce Amerikan tarihinde görülmemiş bir blok oluşturarak Trump'a karşı adeta bir siyasi parti gibi mücadele vermeleri oldukça dikkat çekicidir.
ABD’nin yönetici seçkinleri açıkçası Trump'tan korkuyorlar ama ABD’nin sıradan halkı yani sokaktaki insan, fabrikadaki işçiler ve kırsaldakiler Trump'ı destekliyor. Kamala Harris ise daha çok beyaz yakalılara hitap ediyor görüntüsü veriyor ve Amerika'da zenginlerin temsilcisi olarak görülmeye başladı.
Özellikle, Kamala Harris’in Anayasa Mahkemesi’nden şikâyet etmesi ve göreve geldiğinde bu mahkemedeki üyeleri değiştireceğini ima etmesi bir anda Amerikan gündemine bomba gibi düştü ve Amerikan medyası Bide yönetiminin istediği yönde kararlar çıkarmayan Anayasa Mahkemesi'ne müdahale hazırlığı içerisinde oldukları şeklinde yorumlar yapılmaya başlandı. Benzeri bir gelişme Trump tarafında da yaşanıyor. Trump da Amerikan mahkemelerinden memnun değil. Bil hassa Biden yönetimini son dönemde Trump’ın adaylığını önlemek için mahkemeleri bir silah gibi kullanmaya çalıştı. Bu nedenle, Trump, göreve geldiğinde “Biden’ın mahkemeleriyle” bir şekilde hesaplaşacağını daha önce söylemişti. Amerikan rüyasının hikayelerinden birisi olan mahkemelerin bağımsızlığı, özgür mahkemeler fikrinin bir anda nasıl olup da siyasi aparat haline geldiğini Trump örneğinde görüldü. ABD'de siyasi erk yargı erki ile uzlaşamayınca siyasi erkin müdahale yöntemine nasıl sarıldığını bu seçimde bizzat şahit olduk.
Trump’ın iktidara gelmesiyle birlikte bir başka beklenti de Trump'ın bürokratik oligarşi ve siyasetle hesaplaşacağı gerçeği. Trump’ın özellikle son dönemde yoğun bir yargı baskısı altına alınması bu noktada Trump'ın müesses nizam'la mücadelesini devam ettireceği düşüncesini kuvvetlendirmektedir; ancak geçtiğimiz haftalarda medyaya düşen bir haberde Biden'ın hayattaki tek oğlu olan ve bir çok suçtan yargılanmakta olan Hunter Biden'ın Trump tarafından affedilebileceği söyleniyor. Gerekçe olarak Biden'in yaşlı olması, sağlık durumundaki problemler ve yaşayan tek oğlunun Hunter Biden olması nedeniyle Trump'ın af yetkisini kullanabileceği söyleniyor. Eğer böyle bir şey gerçekleşirse Trump, bir şekilde zeytin dalı uzatıp biden ve Demokratların düşmanlığını ortadan kaldıracak demektir ki Trump Amerikan siyasetini daha da germek yerine normalleştirmeye çalışacak demektir. Zira Amerikan halkı tarihi boyunca hiçbir zaman bu kadar kutuplaşmamıştı.
ABD’de seçimler biter bitmez siyasi rekabet ve tartışmalar biter hayat normale dönerdi. Fakat tıpkı Avrupa siyasetinde olduğu gibi siyasi rekabet tıpkı futbol takımları ve maçları gibi gündelik hayatın bir parçası haline geldi. Kutuplaşan bir toplum ortaya çıktı ve siyaset ideolojik bir kimliğe doğru dönüşmeye başladı. Bizler ve onlar sıklıkla duyulan ifadeler. Bu nedenle, Trump eğer iktidara gelirse tüm bunları çözmek zorunda aksi halde başta Demokratlar ve ana akım medya ile uğraşmak zorunda. Kamala Harris için işler biraz daha kolay Trump üzerinden yaratılan “Hitlervari” düşmana karşı zafer elde ettiği andan itibaren Trump zaten tarih olacak. Halihazırda, ABD’de de tüm hesaplar bunun üzerine kurulu. Trump seçimi kaybederse siyasetten çekilecek ve sorun ortadan kalkacak Amerikan demokrasisi rayına oturacak. Bu nedenle Trump’a seçimi kaybettirmek için adeta bir koalisyon kurulmuş durumda.
Uzun lafın kısası her şey Çarşamba günü belli olacak!