ABD’nin Doğu Akdeniz’deki batmayan uçak gemisi: Kıbrıs

 

Geçtiğimiz Salı günü ABD ile Güney Kıbrıs yönetimi savunma işbirliği çerçeve anlaşması imzaladı. ABD Savunma Bakanlığı anlaşmanın gerekçesini şöyle açıkladı:   

Avrupa ve Doğu Akdeniz'in genel istikrarı ve güvenliği, ABD ve Güney Kıbrıs yönetimi için hayati öneme sahiptir. Bu bölgedeki güvenlik zorluklarının karmaşıklığı ve gelişen doğası, barış, istikrar, demokratik ilkeler ve hukukun üstünlüğünün sağlanması için benzer düşünen ortaklar arasında savunma ve güvenlik konularında dikkatlilik, katılım ve yakın iş birliğini zorunlu kılmaktadır.Bu amaçla, ABD Savunma Bakanlığı ve Güney Kıbrıs yönetimi Savunma Bakanlığı, İkili Savunma İşbirliği Çabaları Yol Haritası'nın imzalanması yoluyla mevcut ve öngörülen uluslararası güvenlik endişelerini ele almak için iş birliği yapma taahhütlerini yeniden teyit etmektedir. Yol haritası, insani krizlere verilen yanıtı geliştirmek ve iklim değişikliğinin ulusal güvenlik etkileri, kötü niyetli etkiyle mücadele ve askeri kuvvetler arasında birlikte çalışabilirlik oluşturma gibi temel güvenlik endişelerini daha iyi anlamak ve ele almak için bir çerçeve oluşturmaktadır.

ABD Savunma Bakan Yardımcısı Celeste Wallander; “Kıbrıs Cumhuriyeti, ABD'nin Avrupa ve Doğu Akdeniz'deki güçlü bir ortağıdır ve Avrupa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'nun birleştiği noktada önemli bir rol oynamaktadır” şeklinde ifade ederek “Kıbrıs'ın Batı'yla aynı çizgide olduğu açıktır” dedi. Güney Kıbrıs yönetimi Savunma Bakanı Palmas da Kıbrıs'ın "ABD ile daha yakın, daha güçlü ve faydalı ikili savunma iş birliğine doğru ilerlemeye devam edeceğini" söyledi.

Aslında, ABD ile Güney Kıbrıs Rum yönetiminin askeri alandaki işbirliği 2018’lere kadar gitmektedir. 2018 sonlarında Rum Yönetimi ile imzaladığı ikili güvenlik işbirliği Niyet Beyanı ile başlayarak güvenlik ilişkilerinde yeni bir dönem başlattılar. O zamandan beri, Rum Yönetimi'nin Washington'daki büyükelçiliğindeki ilk Savunma Ataşesinin akreditasyonu yapılmış, Rum Yönetimi'nin ABD Uluslararası Askeri Eğitim Programı'na (IMET) ilk kez katılımı sağlanmıştır. Rum Yönetimi'ne doğrudan ticari olarak öldürücü olmayan savunma malzemeleri ve hizmetlerinin satışına izin vermek için Uluslararası Silah Ticareti Yönetmeliği  kısıtlamaları geçici olarak kaldırıldı ve ortak askeri tatbikatlar yapıldı.  İki ülke arasındaki güvenlik alanındaki yeni ilişkiler Aralık 2019'da, Doğu Akdeniz Güvenlik ve Enerji Ortaklığı Yasası, 2020 Mali Yılı Tahsisat Yasası ve 2020 Mali Yılı Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası'nın  bir parçası olarak yasalaştı.Görüldüğü üzere, ABD, yıllardan beri var olan Rum yönetimini birden 2018’de keşfediyor ve adeta Rumların Doğu Akdeniz’de bir aktör olarak görünür hale gelmesi için elinden geleni yapıyor.

Bu bağlamda, Kıbrıs adasının jeostratejik konumundan dolayı ABD, enerji ve ekonomik konularında Yunanistan ve İsrail ile ortak oluşturulan 3+1 adı verilen bir diplomatik girişime Rum yönetimini de dahil ederek Doğu Akdeniz’de Rum yönetimini önemli bir ortak ve aktör  haline gerilmeye çalışılmıştır.

ABD- Güney Kıbrıs Rum yönetimi  ikili ortaklıklarının ana konu başlıkları şunlar:

*Doğu Akdeniz'de barış ve güvenliğin teşviki,

*Avrupa enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi,

*Daha fazla ticaret ve yatırım fırsatlarının teşvik edilmesi

*Kültürel mirasın korunması

*Terörle mücadele

Türkiye vakit kaybetmeden bu anlaşmaya karşı gerekli olan en sert tepkiyi gösterdi. Dışişleri Bakanlığı, " ABD ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasındaki ikili savunma iş birliğinin güçlendirilmesine yönelik yol haritasının imzalanmasını kınıyoruz" ifadesini kullanarak, Washington'ı Kıbrıs'a yönelik politikalarını yeniden gözden geçirmeye çağırdı.

ABD’nin batmayan uçak gemisi stratejisi

Amerikan dış politikasında batmayan uçak gemisi kavramı İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1950’de savaşta Pasifik cephesi'ndeki müttefik kuvvetlere komuta eden General Douglas MacArthur’un Tayvan’ı, ABD için batmayan bir uçak gemisi olarak adlandırmasından sonra başlamıştır. Gerçekten Tayvan, 1950’lerde özellikle Kore Savaşıyla birlikte ABD’nin Pasifik’teki özel operasyonları için özel bir üs görevi görmüştür. 1949’da Çin’de komünistlere karşı verdikleri mücadeleyi kaybeden milliyetçiler General Çan Kay -şek önderliğinde Tayvan adasına çekildiler, amaçları burada yeniden örgütlenerek ve güçlenerek Çin anakarasını komünistlerin elinden almaktı. Bu noktada ABD, her  türlü askeri desteği vermişti; ancak araya  Kore Savaşı girdi. Kore Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan yeni konjonktür  Tayvan’daki milliyetçi güçlerin Çin anakarasındaki komünist güçleri alt  edemeyeceği gerçeğini ortaya çıkardı ve mevcut statüko kabullenildi.

Tayvan, ABD için hala batmayan  bir uçak gemisidir. Soğuk Savaş sonrası ise ABD ,yeni batmayan uçak gemileri arayışına girdi ve bunlardan ilki Kıbrıs adası oldu.  Ardından Rodos ve Girit ABD’nin yeni batmayan uçak gemileri oldu.  Geçtiğimiz ay Bangladeş’te yaşanan renkli devrim girişimiyle uzaklaştırılan Başbakan Hasina yapmış olduğu açıklamada Bengal körfezinde St.Martin adasında askeri üs kurmak isteyen ABD’nin bu isteğini geri çevirmesi nedeniyle kendisinin iktidardan uzaklaştırıldığını kamuoyuna açıkladı. Aslında, ABD’nin bir diğer batmayan uçak gemisi hedefi de Kırım yarımadasıydı. Sırf Kırım yarımadası için ABD Ukrayna’yı NATO’ya almaya karar vermişti.

Kırımın jeostratejik konum itibariyle tüm Karadeniz’i kontrol edebilecek bir noktadaydı; lakin 2014’'te Ukrayna, Kırım’ı Rusya’ya kaptırması sonucu ABD’nin de bu hevesi  kursağında kaldı. ABD, dünyada iki önemli havzada ve denizde bulunmuyor. Bunlardan bir tanesi Karadeniz bir diğeri ise Hazar denizidir. Dolayısıyla, Kırım yarımadası Karadeniz’in kontrolü ve Rusya’nın Karadeniz’de sınırlanması ve çevrelenmesi açısından önemliydi. Kırım’ı,  kaybedince Ukrayna’nın NATO üyeliği de belirsiz bir hal aldı. Zelensky’nin her fırsatta NATO üyeliğini gündeme getirmesine rağmen Amerikan tarafı şimdi zamanı değil şeklinde cevap vererek süreci sürekli geçiştirmesinin ana nedeni de Kırımın kaybedilmesidir.

Ortadoğu’da İsrail nedeniyle yaşanan gerginlikten dolayı şimdilerde Kıbrıs adası tekrar gündeme geldi. Güney Kıbrıs Rum yönetimiyle İsrail ve ABD bir deniz köprüsü kurarak İsrail’e lojistik destek ve aynı zamanda sözde Gazze’ye insani destek verdiler. ABD’nin ve İsrail’in Güney Kıbrıs Rum yönetimindeki askeri üsleri kullanması özellikle ABD ve İngiliz savaş uçaklarının Yemen’de Husilere karşı buradan operasyon yapması bölgedeki aktörlerin tepkisini çekmiştir. Bilhassa, Hizbullah, Güney Kıbrıs Rum yönetimine çağrıda bulunarak gerek kendisine gerekse direniş eksenine karşı üslerini kullandırması halinde Güney Kıbrıs Rum yönetimin de hedef alacaklarını açıklamıştır. Hizbullah’ın tehdidinin ardından Avrupa Birliği de vakit kaybetmeden  aynı tonda Hizbullah’a cevap vererek AB üyesi Güney Kıbrıs Rum yönetiminin yanında yer alacaklarını bildirmiştir.

ABD ile Güney Kıbrıs Rum yönetiminin imzalamış olduğu savunma işbirliği anlaşmasına Türkiye sert tepki gösterdi demiştik.  Böyle bir anlaşma her şeyden önce adada çözüme yönelik adımları sabote etmeye yönelik bir girişim olduğu kadar istikrarın ve düzenin hakim olduğu Doğu Akdeniz’i de bir  çatışma alanı haline getirme ve Akdeniz’i silahlandırma potansiyeli taşımaktadır. ABD ile Güney Kıbrıs Rum yönetimin arasında imzalanan savunma işbirliği anlaşmasının Mısır Cumhurbaşkanı Sisi'nin Türkiye’yi ziyareti sırasında Türkiye ile Mısır arasında 17 anlaşmanın imzalanmasının hemen ardından gelmesi akıllara Türkiye-Mısır ilişkilerinin normalleşmesine karşı ABD’nin vermiş olduğu tepki mi sorusunu getirmiştir !

Dahası, İsrail gerçekten Gazze’de duracak mı yoksa aslında Gazze, ABD-İngiltere -İsrail üçlüsünün Orta Doğu’yu yeniden dizayn etmek için bir başlangıç mı? ABD’nin yaşanan vahşete bu kadar duyarsız kalmasının mutlaka bir nedeni var. O neden  de Orta Doğu’nun yeniden yapılandırılması, sınırların yeniden çizilmesi ve ülkelerin bölünmesi. Aslında biz bu hikâyeyi daha önce yılalr yıllar önce ABD Dışişleri Bakanı Rice’dan da duymuştuk. Hem de Tel Aviv’de açıklamıştı bu planı. Fakat küçük bir anlaşmazlık var. İngiltere, şu anki Orta Doğu’nun  ve İsrail de dahil olmak üzere bir çok ülkenin mimarı ve buna dayanarak yeni Orta Doğu’nun da mimarı olmak istiyor. ABD ve İsrail buna karşı çıkıyorlar. Çünkü İsrail’e göre Birinci Dünya Savaşından sonraki süreçte İngilizler, Orta Doğu ‘da kendi emperyal gücünün geleceği için bir denge oluşturma adına İsrail’in etrafını güçlü Arap ülkelerle çevirdi. Dolayısıyla, bugün de İngilizlerin aynı denge adına Arap devletlerini yine kollayacağını düşünüyor. Ne ilginçtir hem Filistin hem de Kıbrıs her ikisi de İngiliz yönetiminin altındayken  bugünlere gelindi. Sadece buralar mı? Ya Keşmir?

Sonuç olarak ABD'de neredeyse bütün resmi ifadelerinde Kıbrıs adasının jeostratejik önemine sürekli vurguda bulunuyor. Savunma anlaşmasını ABD adına imzalayan Savunma Bakan Yardımcısı Celeste Wallander’in  Kıbrıs’ın Avrupa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'nun birleştiği noktada önemli bir rol oynamakta olduğuna işaret etmesi aslında Kıbrıs’ın Jeostratejik konumu itibariyle bölgenin jeopolitiğinde oynadığı ve oynayacağı rolü göstermektedir.

ABD’nin Kıbrıs politikasının muhtemel hedefleri söyle sıralanabilir:

*Çin ve Rusya’nın Orta Doğu’da ve Doğu Akdeniz’de varlığının sınırlanması

*Çin’in Akdeniz’deki ticari yollarının kesilmesi

*Avrupa’ya bölgenin  enerji kaynaklarının güvenli bir şekilde aktarılması

ABD, bir şekilde Avrupa’ya gidecek enerjiyi kontrol etmek istiyor, bunu Avrupa’nın güvenliğiyle ilişkilendirse de aslında Avrupa’nın kendi yörüngesinden çıkmaması adına bir garanti bir sigorta olarak görüyor. Hem mevcut enerji kaynakları üzerinde gücünü arttırıyor hem de potansiyel kaynakları kontrol etmek istiyor. Bu bağlamda, Orta Asya, Hazar ve Doğu Akdeniz ABD’nin olası hedefleri arasında, özellikle Azerbaycan enerji kaynakları ABD'nin  hedefinde… Tüm bunların kesiştiği nokta ise Türkiye. ABD’nin geleceğe yönelik enerjiyle ilgili bütün planları Türkiye’den geçiyor. Türkiye olmadan bunların hiçbirini başarması mümkün değil…