ABD’nin 3 büyük paradoksu

Bir yılı aşkın bir süredir devan eden İsrail-Filistin çatışmaları, bölgede insani krizinin genişlemesine yol açtı. Bu süreçte ABD’nin Filistin sorununa yaklaşımı uluslararası gelişmeler ve değerler açısından ABD’nin üç büyük çelişkisini ortaya çıkararak, uluslararası camianın dikkat etmesi ve uyanık kalması gerektiğini gösterdi.

 “Uluslararası düzen” paradoksu

Uzun zamandır ABD “kurallar temelinde uluslararası düzen” diye bir kavram uydurdu ama somut sorunlara karşı hep çifte standart uyguladı.

Açıkça uluslararası kamuoyuna verdiği sözde “taahhütler”e aykırı olarak sadece ve sadece “uluslararası düzen”in kendi çıkarlarına hizmet etmesi yönündeki ihtirasını gözler önüne serdi.

II. Dünya Savaşından sonra Ortadoğu’daki hegemonyası ve çıkarlarını savunmak amacıyla kuvvetli bir şekilde İsrail’e destek veren ABD, Filistin’in ulusal haklarını hiçe sayıyor ve açıkça Filistin halkının bağımsız devlet kurmasına karşı çıkıyor.

Filistin Devleti’nin kuruluşunun 1988 yılında ilan edilmesinden bu yana ABD hem Filistin’i tanımadı hem de uzun zamandır İsrail’in yasadışı bir şekilde yerleşkelerini inşa ederek, adım adım Filistin topraklarını işgal etmesine göz yumdu.

Son olarak, Ekim 2023’te başlayan İsrail-Filistin çatışmalarından sonra ABD, BM Tüzüğü gibi kabul edilen uluslararası hukuku görmezlikten gelerek üst üste 4 kez veto oyu kullandı ve çatışmaların neden olduğu insani felaketi göz ardı ederek, BMGK’nin Gazze’de ateşkes sağlama çabalarını ciddi bir şekilde sabote etti.

Uluslararası hukuku ciddi bir şekilde ihlal eden bu tür hegemonyacı davranışlar, uluslararası camia tarafından mutlaka ortaklaşa bir şekilde reddedilecektir.

“Güvenlik” paradoksu

ABD’nin sözde “güvenlik” ifadesi, diğer ülkelerin güvensizliği temelinde tesis edilen “tek başına güvenlik”tir ve ABD bunu gerçekleştirmek için sürekli savaş ve askeri operasyonlar başlatır.

ABD’nin 240 yıllık tarihinde, savaşsız geçen zaman 20 yıldan daha az, bu oran dünya tarihinde bile çok nadir. Savaşa böyle hayran bir ülke, güvenlik için nasıl çalışabilir, diğer ülkelere nasıl güvenlik sağlayabilir? Verilere göre, ABD’nin yurtdışındaki 80 ülke ve bölgede 750 askeri üssü bulunuyor, hemen hemen ABD diplomatik misyonlarının 3 katı. ABD’nin İsrail’e sağladığı toplam 50 bin tonluk savaş malzemesi ve en az 17,9 milyar dolarlık askeri yardım, direkt İsrail’in askeri operasyon hevesini arttırdı, bölgenin intikam döngüsüne düşmesine yol açtı ve çatışmaların tırmanmasına neden oldu. ABD’nin bu tavırları sadece ve sadece uluslararası çalkantıların daha da ciddileşmesini sağlayacak ve sonuçta ülkelerin, istikrarsız unsurların negatif etkileri gölgesinde kalmasına neden olacaktır.

 “İnsan hakları” paradoksu

“İnsan haklarını koruma” sloganını ağzından düşürmeyen ABD, her zaman “insan hakları”na odaklanmış bir pozisyon gösteriyor, fakat gerçek insan hakları krizlerinde akıl almaz şekilde çifte standart hareketler yapıyor.

Yıllardır kendi hegemonyasını sağlamlaştırmak için “insan hakları” sorunu bahanesiyle dünya çapında savaşlar kışkırtıyor veya başlatıyor, hoşuna gitmeyen ülkelere tek taraflı yaptırımlar uyguluyor ve ilgili ülkelerdeki halkların temel insan haklarını ciddi manada ihlal ediyor ve hatta gasp ediyor.

ABD bir taraftan Hamas’ı suçluyor, İsrail’e empati gösteriyor, diğer taraftan ise Gazze çatışmalarındaki sivillerin ölümleri ya da yaralanmalarına karşı sessiz kalıyor. İki milyondan fazla insanın evsiz ve aç kalmasına karşı hiçbir operasyon başlatmıyor ve Gazze’de her gün meydana gelen insani trajediye aldırmıyor. ABD’nin “insan hakları savunucusu” imajının tamamen sahtekârlık olduğu anlaşılıyor.

ABD’nin bu paradokslarına karşı, uluslararası camianın adalet, hakkaniyet ve gerçek barışçıl yolda ısrar etmesi gerekiyor. BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi olarak Çin, uluslararası hukuk temelindeki uluslararası düzeni kararlılıkla izliyor, Filistin halkının yasal haklarına yeniden kavuşması için adil çalışmalarına destek veriyor, daha büyük, daha güvenilir ve daha etkin uluslararası barış toplantıları düzenlemeyi savunuyor ve Filistin sorununun kapsamlı, adil ve kalıcı çözümü için en kısa zamanda gerçekleştirilmesini hızlandırıyor.

Çin ayrıca insanlığın ortak kader topluluğunun inşasıyla, 20 milyar dolarlık çeşitli kalkınma fonları oluşturuyor ve küresel güneyin kalkınarak insan haklarının korunmasına yardımcı oluyor. Çin, Türkiye dahil olmak üzere uluslararası camia ile beraber, çok kutupluluğu savunmayı ve uygulamayı, kalıcı barışçıl ve güvenli bir dünyanın tesis edilmesi için daha büyük katkılarda bulunmayı arzu ediyor.