İsveç’in NATO üyeliğine ilişkin Türkiye’de yaşanan gelişmeler, bir kez daha NATO’nun asıl işlevine ilişkin tartışmaları öne çıkardı. Belirtmek gerekir ki, dünyada ve Türkiye’de, ABD’yi, NATO’yu, dünyaya demokrasi getiren güçler olarak gören bir anlayış vardır. Böyle düşünenlere göre; NATO üyesi ülkeler, kategorik olarak demokratiktir. NATO üyesi olmayan ülkelerin önemli bölümü ise otoriter, baskıcı rejimlere sahiptir. Bu bakış açısı, ABD ve NATO’yu, demokrasinin patent bürosu olarak tanımlar adeta. Oysa gerçek tam tersidir. Dünyada pek çok ülkede olduğu gibi, Türkiye’de de demokrasinin tam olarak kökleşmemesinin en önemli sebeplerinden biridir ABD ve NATO. Çünkü NATO, ABD emperyalizminin saldırı ve işgal aygıtıdır. ABD ise Türkiye dahil olmak üzere, Asya’dan Afrika’ya, Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya dek geniş bir coğrafyada darbelerin, darbecilerin, darbe girişimlerinin en büyük destekçisidir. Soğuk Savaş boyunca, ABD ve NATO; dünyada ve Türkiye’de komünizmle mücadele adı altında her türlü faşist, gerici, baskıcı hareketi desteklemiştir. Solculara, devrimcilere, Atatürkçülere karşı, ABD destekli tüm güçler cepheye sürülmüştür. Türkiye’de ve gelişmekte olan ülkelerde solsuz bir demokrasiyi, emeğin ezik, işçilerin örgütsüz, köylülerin ve çiftçilerin feodalizme mahkûm olduğu bir demokrasiyi en fazla isteyen dış güç ABD olmuştur. Belirtmek gerekir, kapitalizm; halkçılığın, emekten yana toplumcu siyasetin düşmanıdır. Sadece halkçılığın değil, demokrasinin de düşmanıdır. Hele de halkçı, emekten yana, toplumcu bir demokrasi gündeme gelirse, kapitalistler ve liberaller buna cephe alırlar, vahşi kapitalizmin, ABD emperyalizmin yanında saf tutarlar. Bu amaçla darbeleri de desteklerler. Şili’de de böyle olmuştur, İran’da da, Türkiye’de de, Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan’da da. ABD, liberalleri çok etkili kullanır. ABD’nin, demokrasinin tek türü, tek biçimi, tek yolu olarak dayattığı ABD tipi liberal demokrasinin, vahşi kapitalizme dayandığını, gelir dağılımı adaletsizliğinin, servet – sefalet uçurumunun ABD’de dayanılmaz boyutlarda olduğunu görmezler, görmek istemezler liberaller. Sonuçta sıradan bir örgüt olmayan, salt bir savunma örgütü olarak asla tanımlanamayacak olan, ekonomi politik yönüyle, üye ülkeleri ABD hizasında tutmasıyla, ideolojik bir örgüt olan ve de ABD’nin saldırı aygıtı işlevi gören NATO’nun genişlemesi, sıradan bir dış politika konusu değildir. Basit bir ulusal güvenlik ve savunma konusu da değildir. Bunların çok ötesinde ideolojik bir konudur. Üstelik iç siyaseti de doğrudan ilgilendirmektedir. Finlandiya’nın ardından İsveç’in de NATO’ya üye olması, NATO’nun daha da genişlemesi, dünya barışı açısından çok olumsuz bir gelişmedir.