ABD’de Biden'ın seçim yarışından çekilmesinin yankıları halen sürerken, yeni başkan adayı mevcut Başkan Yardımcısı Kamala Harris'in seçim kampanyası tüm hızıyla devam ederken, ABD Savunma Bakanı ve Dışişleri Bakanı, sessiz sedasız Asya turuna çıktılar. Gezinin ilk durağı Japonya’ya giden Savunma Bakanı ve Dışişleri Bakanı pazar günü burada mevkidaşlarıyla bir araya geldiler. 2 + 2 adı verilen toplantı marjında Japonya ve ABD Hint-Pasifik bölgesinde geçen yıl Camp David görüşmelerinde alınmış kararların uygulanmasını masaya yatırdılar.
2 + 2 toplantısında Japonya Dışişleri Bakanı ve Savunma Bakanı, Amerikalı mevkidaşlarıyla birlikte Hint-Pasifik’teki savunma güçleri arasında ilişkilerin daha derinleştirilmesine, birlikte çalışabilirliğin ve işbirliğini kolaylaştırmaya, her iki ülkenin caydırıcılık yeteneklerini desteklemeye ve istihbarat paylaşım ve siber güvenlik önlemlerini genişletmeye yönelik birbirlerine taahhütte bulundular. Ayrıca, Japon ve Amerikalı Bakanlar, Çin’in Güney ve Doğu Çin denizlerindeki faaliyetlerini Kuzey Kore’nin füze geliştirmesi ve Rusya ile artan işbirliği gibi stratejik zorlukları görüştüler.
Özellikle, toplantıda geçtiğimiz yıl Camp David görüşmelerinde alınan karar uyarınca ABD ortak kuvvet karargahının yeniden yapılandırılması gündeme geldi. Ayrıca 2025 yılında kurulması planlanan yeni bir karargâh olan Japonya Ortak Operasyon Komutanlığı da bu görüşmenin ana konularından birisiydi. Japonya Ortak Operasyon Komutanlığı merkezi Hawaii’de bulunan Hint- Pasifik Komutanlığının muadili olarak hareket edeceği söyleniyor. Bir başka deyişle Japonya Ortak Operasyon Komutanlığı Japonya’nın Hint-Pasifik komutanlığı olarak da görülebilir.
Japonya ve ABD bakanlarının yaptıkları açıklamada Çin’in Güney Çin Denizi’ndeki faaliyetlerini özellikle de son döneme Filipinler ile karşı karşıya gelmesini sert bir şekilde eleştirdiler. Bunun yanında, Çin’in Doğu Çin denizindeki faaliyetlerini kınayarak, Çin’in statükoyu zorlama yoluyla tek taraflı olarak değiştirmeye çalışmakla suçladılar ve Rusya’nın Pekin ile askeri işbirliğini eleştirdiler.
Japonya ve ABD, Çin’in Hint-Pasifik bölgesinde ve ötesindeki en büyük stratejik zorluğu temsil ettiğini de söylediler ve bu nedenle en batısı Tayvan’dan sadece 110 km uzaklıkta bulunan Japonya’nın güneybatı adalarında ABD-Japonya ikili varlığını artırma hedeflerini yinelediler. Hedeflerinin Tayvan boğazı genelinde gelişebilecek kışkırtıcı eylemler olduğunu söylediler.
Bunun yanında, ABD ile Japonya ortak balistik füze üretme kararı aldılar. Bu bağlamda, Japonya’da Patriot karadan hava füzelerinin ve gelişmiş orta menzilli havadan havaya füzelerin üretimini artırmak için bir plan kabul edildi. Bilindiği üzere Japonya Patriot füzelerinin üretildiği en önemli merkezlerden birisidir. Japonya, balistik füze teknolojisi alanında ABD’den de ileridedir. Son dönemde, ABD, Japonya ile ortak balistik füzeler geliştirmektedir. Özellikle, bunlardan en çok bilinenlerden bir tanesi hipersonik füzelerdir.
Japonya Silahlanıyor
İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından ABD hazırlamış olduğu Japonya anayasasının dokuzuncu maddesinde Japonya’nın silahlı kuvvet bulundurmasını yasaklamıştır. O günden bugüne dokuzuncu maddenin değiştirilmesi talebi her zaman gündemde olmuştur. En son bir suikast sonucu öldürülen Shinzo Abe'nin başbakanlığında ciddi bir şekilde dokuzuncu maddenin değiştirilmesi konusu masaya yatırılmıştır. ABD’nin Hint-Pasifik bölgesinde artan Çin gücüne karşı ittifak oluşturma arayışında başrolü oynayan Japonya’nın Çin karşısında silahlanması ABD’nin kerhen de olsa destek verdiği bir gerçekliktir. Kişida hükümeti uzun zamandan beri ABD’den nükleer silah istemektedir; hatta bu noktada bu talep Japonya’nın kendi nükleer başlıklarını geliştirmesine izin verilmesi yönündedir. Eğer ABD buna izin verirse Japonya da İsrail, Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore'den sonra bir nükleer güç haline gelecek. Pentagon bu fikre karşı çıkıyor. Çünkü gelecekte Japonya’nın elindeki bu nükleer silahın kime yöneleceği her şeye rağmen belirsiz.
Pazar günü ayrıca 2+2 toplantısının ardından ABD, Japonya ve Güney Kore arasında üçlü bir toplantı gerçekleştirildi. Bu toplantıda Doğu Asya'da askeri işbirliğinin geliştirilmesi kabul edildi. Üçlü toplantıda Kuzey Kore’nin füze fırlatması, savunma konusunda düzenli bakanlık toplantıları ve ortak askeri eğitimin devamı hakkında gerçek zamanlı istihbarat paylaşımı taahhüt eden üçlü bir mutabakat zaptı ile sonuçlandı.
Güney Kore denklem dışı mı kalıyor?
Her ne kadar toplantılarda anlaşmaya varsalar da Güney Kore özellikle son dönemde kendi iç siyasetindeki gelişmeler nedeniyle biraz zor günler yaşamaktadır. Halk Güney Kore'nin Japonya ile geliştirmiş olduğu ittifak ilişkisine karşı çıkıyor ve bunu da geçtiğimiz aylarda yapılan genel seçimlerde sandıklara yansıttı. Seçimlerde Cumhurbaşkanının partisi hezimete uğradı. Bu seçimler, Cumhurbaşkanının politikaları için adeta bir güven oylamasıydı ve halk Cumhurbaşkanına destek vermedi.
ABD, Güney Kore’nin zayıflayan durumunu dengeleme adına Filipinler ile bu üçlü ittifakı güçlendirme yoluna gitti ancak Filipinlerin de özgül ağırlığı ve hacmi ortada. Dolayısıyla, ABD, yönünü Vietnam’a döndü. Eğer konjonktür uygun olsaydı önümüzdeki yılın Nisan ayında ABD ve Japonya’nın yeni üçlü ittifak üyesi Vietnam olacaktı ; lakin önce Çin Devlet Başkanının Xi Jinping, Vietnam’ı ziyaret etmesi ardından Rusya Devlet Başkanı Putin’in Vietnam’ı ziyaret etmesi ve her iki liderin de Vietnam’la stratejik anlaşmalar imzalaması ve özellikle iki ülkenin birbirlerine karşı olacak hiçbir askeri ittifakta yer almama taahhüdünde bulunmaları Vietnam’ın ABD ile herhangi bir ittifak projesi içerisinde yer almayacağını açıkça göstermiştir. Belki de ABD’nin son dönemde Hint-Pasifik politikasındaki en büyük fiyasko Vietnam olmuştur.
Trump Kuzey Kore’ye göz kırpıyor
Kuşkusuz, bu denklem içerisinde 5 Kasım da yapılacak olan ABD’deki başkanlık seçimleri de önemli bir rol oynamaktadır. Zira Kamala Harris'in yarışa katılımıyla birlikte seçimin yönü ve rengi değişmeye başladı. Daha önce Trump’ın büyük bir oy farkıyla Biden’ı mağlup edeceği görülürken şu sıra gelen anketlerde yeni başkan adayı Kamala Harris’in başa baş bir oy oranı yakaladığı görülmektedir. Dolayısıyla, her iki başkan adayının da dış politika öncelikleri merak edilmektedir. Özellikle, Trump’ın son açıklamalarından bir tanesinde Kuzey Kore’yle ilgili değerlendirmeleri dikkatleri çekmiştir. Trump; Kuzey Kore liderini överek benim ikinci dönemde de başkan olmamı istiyor, herhalde beni çok özledi şeklinde yaptığı açıklamayla Başkanlığı kazanması halinde Kuzey Kore ile ilişkilerin kaldığı yerden devam edeceği mesajını vermesi ve diğer diğer bir açıklamasında ise Kuzey Kore lideri Kim Jong-un’u Yankeelerin beyzbol maçına götürmek istediğini söylemesi, Trump’ın Asya-Pasifik’te çin-Rusya-Kuzey Kore ittifakını bozmaya çalışacağını gösteriyor. Bakalım Kuzey Kore lideri Kim Jong-un aynı sıcaklıkta Trump’a yanıt verecek mi?
Son dört yıldan beri köprünün altından çok sular geçti. Kuzey Kore, Çin ve Rusya’yla ilişkilerini daha da geliştirdi. Özellikle, Putin’in geçtiğimiz aylarda Kuzey Kore’yi ziyaret etmesi ve burada Kuzey Kore ile kapsamlı stratejik ortaklık anlaşması imzalaması ve bir nevi bunu Sovyetler Birliği ile Kuzey Kore arasındaki 1961 tarihli ortaklık anlaşmasının yeniden canlandırılması olarak değerlendirmesi, Kim Jong-un’un da elini kolunu bağlayarak Rusya’nın yanında saf tutmasını sağlamıştır. Zaten Putin’in amacı da buydu. Trump'ın kazanacağının ortaya çıkmasıyla Putin Kuzey Kore’nin ABD saflarına katılmaması için elini çabuk tuttu ve Kuzey Kore'yi ziyaret ederek burada bağlayıcı çok önemli anlaşmalar imzaladı. Bir sonraki durağı da Vietnam oldu. Vietnam’da da benzeri bir acele vardı. Çok hızlı bir şekilde Vietnam'da da önemli anlaşmalar imzalandı. Bir kısmı kamuoyuna açıklandı ama bir kısmı da gizli tutuldu.
İttifaklar çöplüğü
Biden yönetimi Asya Pasifik’te veya onların isimlendirdiği Hint-Pasifik bölgesinde uygulamış olduğu politikalar fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Avustralya ,İngiltere ve ABD’nin kurmuş olduğu AUKUS atıl bir vaziyette durmaktadır. Bunun yanında Japonya, Güney Kore ve Filipinler ile kurmuş olduğu birbirinden ayrı iki üçlü mekanizma ya da bir başka deyişle askeri pakt da ortada durmaktadır. Bunun yanında Trump döneminde hayata geçirilen QUAD da da bugün atıl vaziyette durmaktadır. Tüm bunlara ek olarak Biden yönetimi bir de NATO’yu Asya-Pasifik bölgesine taşımak için çaba sarf etmektedir. Asya-Pasifik bölgesi adeta ittifaklar çöplüğüne dönmüş durumdadır.
Sonuç olarak ABD’nin aslında temel amacı Çin’i Güney Çin Denizi’ne hapsederek Çin’in küresel değil bölgesel bir ülke haline getirmek istemesidir. Özellikle Doğu Çin Denizi’nde, Güney Çin denizinde ve Tayvan’da çeşitli yapay krizler üreterek, Çin’i buradaki bu krizlerle oyalayarak, Çin’in tüm mesaisini, gücünü ve enerjisini bu sorunlara harcattırarak Çin’in küresel bir güç olmaktan çok bölgesel bir güce evrilmesini sağlamaya çalışmaktadır. Buradaki meselelerle uğraşan Çin, artık Orta Doğu’da ABD’nin yoluna taş koyamayacak, Filistin meselesinde rol oynayamayacak, Afrika’nın yanında duramayacak, Avrupa pazarının dışında kalacak s ve her şeyden önemlisi Küresel Güneyin güvenli limanı olamayacak. Aslında, ABD’nin uygulamaya çalıştığı çok basit bir strateji. Bu strateji Çin’in kuşatılması veya çevrelenmesinden daha ucuz ve daha kolay. Çin, bu jeopolitik tuzağa düşer mi ? Cevabı da okuyucularımın ferasetine bırakıyorum…