A Cheng ve Kültür Devrimi: 'Üç Kral'

Satranç kralı

İlk öykü (ya da Çin’deki tanımıyla kısa roman) “Satranç Kralı”, genç öğrencileri köylük bölgelere götüren bir trende başlıyor. “Birkaç arkadaşımı daha önce köylere yolcu etmiştim. Şimdi sıra bendeydi ama beni yolcu edecek hiç kimse yoktu. Anne babamın geçmiş hayatına ait bazı kötü kayıtlar vardı. O yüzden devrim başladıktan kısa süre sonra kötü muamele gördüler ve hayatlarını kaybettiler” diyen anlatıcı genç, trende “Satranç oynar mısın?” diye soran bir öğrenciyle tanışıyor ve bu tanışıklık gittikleri köyde bir ekip arkadaşlığına dönüşüyor. Satrançta çok yetenekli bir “yenilmez” olan bu öğrenci, köyde düzenlenen bir turnuvada da şaşırtıcı bir ustalık sergiliyor. Mutsuzluğun ancak satranç oynayarak giderilebileceğine inanan bir Satranç Kralı var karşımızda. Hemen belirteyim ki kitapta söz edilen “satranç”, bildiğimiz satranç oyunu değil; ilgili dipnotta da söz edildiği gibi, “Xiang qi” adlı, satrancın Çin ve Doğu Asya’daki bir versiyonu. Kültür Devrimi’ne katılan öğrencilerin “Dört Eski”, yani eski fikirler, eski kültür, eski gelenekler ve eski alışkanlıklarla mücadelesinden de kesitler aktaran, okura trajik bir kahraman tanıtan “Satranç Kralı”ndan, Nobel ödüllü Mo Yan’ın “Hiçbir eserim A Cheng’in ‘Satranç Kralı’ adlı öyküsüyle kıyaslanamaz bile” diye söz etmiş olduğunu da anımsatayım.

Ağaç kralı

İkinci öykü “Ağaç Kralı”, bir dağın eteğinde yer alan ormandaki işe yaramaz ağaçları kesip yerine yenilerini dikmekle görevlendirilen öğrencilerin yaşadıklarını öykülüyor. “Birdenbire, bu kadar uzun bir yol geldikten sonra yapacağımız işin kesinlikle okuldan köylere gidip çalışmak olmadığını hissetmiştim” diyen anlatıcı öğrenci, devamında şöyle diyor: “Fakir köylülerin eğitim almalarına yardımcı olmak, ülkeyi imar etmek ve savunmak, fakirlerin hayatlarını değiştirmek için geldik (…) Muhteşem. Çin’i dönüştürmek muhteşem.” Dağın zirvesinde, “Ormandaki bütün ağaçların kralı gibi” duran büyük ve yalnız bir ağaç ise öykünün ana çatışmasının kaynağı oluyor. Köylülerin mistik bir bakış ve batıl inançla yaklaştığı bu ağaç da kesilecek mi yoksa olduğu gibi bırakılacak mı?

Çocuk kralı

Üçüncü ve son öykü, Chen Kaige’nin yayımlandıktan bir yıl sonra 1987’de sinemaya aktardığı “Çocuk Kralı”, anlatıcı öğrencinin ağzından şu satırlarla başlıyor: “1976 yılıydı, yedi yıldır üretim ekibinde çalışıyordum. Baraj yapmak, çorak arazileri yakmak, çukur kazmak, fidanları seçmek, çapalamak, toprağı havalandırmak, tahıl ekmek, domuzları beslemek, topraktan kerpiç yapmak ve otları kesmek… Bunların hepsini yapabilirdim. Ancak zayıf olduğum için bunları diğerlerinden daha iyi yapamıyordum.” Önce üretim ekibinde çalışan, sonra dağ köyündeki okulda öğretmenlik yapmaya başlayan genç kahramanımız, yerel halkın yaşamına, o yılların zorluklarına ve asil duygulara tanıklık ediyor, “Dağda geçen yedi gün, okulda geçen bin yıl gibi” diye düşünmeye başlıyor, kendisini çocukların Çincesini geliştirmeye adıyor.

Kitlesellik ve bireysellik

“Üç Kral”ın dikkat çeken temel özelliği, kendisi de gençliğinde İç Moğolistan ve Yunnan bölgelerinde çalışmaya gönderilmiş olan A Cheng’in Kültür Devrimi dönemine bir “travma” olarak bakmaması ve bu açıdan kitabın Çin’deki tanımla “Yara İzi Edebiyatı”nın bir örneği olmaması. Olay örgüsü ve üslubun yalınlığı, uzun betimlemelerden ve derinlikli diyaloglardan kaçınan yazarlık tavrıyla birleşince “Üç Kral”, Taoizm ve Konfüçyüsçülükten de esintiler taşıyan etkileyici bir esere dönüşüyor. Öykülerin genel özellikleri arasında, ele aldığı dönemin kitleselliği yanında bireysel inisiyatiflere vurgu yapılması da yer alıyor. Babasının film eleştirmeni olmasının etkisi var mıdır bilemiyorum, öykülerdeki sinema duygusu da çok dikkat çekiyor. Nitekim Çin sinemasının “Beşinci Kuşak”ının en önemli adlarından, kendisi de bir “Kültür Devrimi dönemi öğrencisi” olan Chen Kaige, sunulan bu fırsatı iyi değerlendirmiş nitekim. İlginç bir yazarın kaleminden, Çin yakın tarihinin çalkantılı bir dönemine dair ilginç notlar okumak isterseniz “Üç Kral” gayet iyi bir seçenek.